... Ölümünle.
“Günaydın” diyorum ölümüne. “Buradayız işte, yeniden. Günlerden 11’i Ağustos’un. Sıcak hava. Gerçi dün hafif çiseledi biraz ama serinletmedi yangınlarımızı. Olur öyle. Örtüveriyorum öyle gecelerde üstümü. Gece demişken, Sevda aramış üç kez. Bir de mesaj atmış, beni sormuş. İyi miymişim acaba, ne yapmışım eşyalarını ayıklamayı. Verecek miymişim onun kapıcısına. Zahmet etmeyeymişim, Ahmet’e alo desem gelir alırmış, hem onca yol taşınır mıymış öyle elde torba torba, kimbilir ne ağırmış onlar. Kimbilir sahi, ne ağırdır bunlar bana? Az evvel okudum işte ben de. “Ölümüne giydirdim hepsini” diyemedim, ben de gittim çay koydum ocağa. Hamdi Efendi de az sonra çalar kapıyı “ablam al, en tazesinden ekmeyin ile gasteni getirdim sana” der. Üç beş bir şey sıkıştırırım avcuna, “Eksik olma Hamdi beyciğim” derim. Okumam elbet, kapıyı kapattığım gibi atarım gazeteyi diğerlerinin arasına. 11’i Ağustos’un çünkü, gerek yok başkaca havadise. İki bardak çay yetiyor bize. Benimk...
