"Bir şeye ihtiyacın var mı?"
Anneannem beni unuttu.
Özdemir Asaf'ın da dediği gibi " ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi"
Evin duvarlarından önce çerçeveler düştü yere.
Pat Diye!
Şu saçları kıvırcık olan ilkokula başlarken çekilmişti, bu kahkullü olan da ortaokula.
Bu fotoğrafı yazmayı öğrendiğim sene göndermiştim postayla. Arkasında da "anneanne seni çok seviyorum" yazıyor. Tuzla buz şimdi!
Bu evlendiğim günden, nikah şahidimdi anneannem. Elleri titriyordu imzalarken. "Biz olmayalım kızım başkası olsun şahidin" demişti. Çocuk heyecanını severim! Keşke bu fotoğraf kalsaydı duvarda o da gitti.
Kınamı gördünüz mü? Şimdi düştü yere! Onu aramıştı kalabalıkta gözlerim.
"aşrı aşrı memlekete kız vermesinler" derken,
"Annesinin bir tanesini hor görmesinler" diye alkışlarlarken,
Herkesin elinde bir tef bir mendil varken,
Ben anneannemi bulup sarılmıştım ,
Tam ağlarken çekmişler fotoğrafımızı.
Sımsıkı sarılmışız. Dünya durur da bu ikisi birbirini unutmaz dersiniz.
Unuttu, anneannem beni unuttu!
Duvarlar söküldü yerinden.
Kireci, sıvası, boyası düştü yere.
Bu odada doğmuştum ben. Tam anneannemin yattığı yerdeydi beşiğim.
Babam yokmuş, kimbilir neredeymiş.
Anneannem tutmuş annemi "babasız büyümesin yazık" demiş.
Çok ağlarmışım. Anneannem iki dişini çektirmiş.
Hoca hoca gezdirmiş "derdi ne bu çocuğun?" diye sormuş okutmuş üfletmiş.
İki kat yukarda otururlardı.
Biz sokakta oynarken o da tüm gün kaldırımda beklerdi bizi. Taşın üstüne bir kilim katlar koyardı.
Yasaktı milletin içinde karın doyurmak.
Elimizde ekmek ile pencereden bile bakamazdık!
Bir tencere tarhana çorbasına ekmek doğrar, peynir ufalardı.
Aynı kaşık üç ağızda gezerdi. Bir kaşık bana, bir kaşık ablama, bir kaşık mustafa'ya...
Her gün bir Halley hakkımız vardı, ekmek almaya giderken 5 kuruşun hesabını yapar ama mutlaka birer halley alıp öyle dönerdi.
Dedem inşaat işçisiydi. Paranın kolay kazanılmadığını uzun uzun anlatırdı anneannem. Anlattığı masallar bile yokluk kokardı. Soğan ekmek yerdi kahramanları, yemeklerine ekecek tuzları bile olmazdı.
Ruhuna işlemişti çocukluğunda gördüğü fakirlik.
Bir zeytini iki seferde yerdi anneannem. Eskiden zeytin mi vardı, buna şükrederdi.
Bir gün bir defter verdi elime, kareli.
"Sen çok yazıyorsun, benim de hayatımı yaz" dedi.
İlk cümlesi "8 yıl kaynanamın yanında kaldım, 8 santim para görmedim" oldu.
Güldüm çocuk aklımla, zor geldi yazması.
Kaldı kadının içinde.
Bak unuttu o da diğer her şey gibi anılarını da..
Hani derler ya,
Giymedi, giydirdi diye..
Öyleydi benim anneannem de...
Hiç kendine almadı hep bize aldı. Hastalık derecesinde tutumluydu bu nedenle de hiç takdir görmedi ama en büyük övüncü bize bakması oldu. "sizi ben büyüttüm" derdi.
Büyüttü tabi.
Küçükken bir anı canlanırdı gözümde. "Yakın gelecekte, ya anneannemsiz kalırsam ne yaparım?" diye
Yolumu pencerede bekleyen bir kadın olmayacaktı artık.
koşarak çıktığım merdivenlerin sonunda kapıyı anneannem açmayacaktı bana.
"Kara kızım gelmiş" diye sarılmayacaktı bana.
Kim kolaç yapacaktı, kim karnıyarık hamuru karacaktı, kim kuru yufkadan börek pişirip sütten kuskus çorbası koyacaktı ocağa?
kim beni teknede yıkayacaktı.
allah aşkına kim " sular aşağı kızlar yukarı" dediği için boyumun uzadığını söyleyip kendiyle gurur duyacaktı?
anneannem gittiğinde, ben ne olacaktım?
uykularım kaçar, ağlamaya başlardım.
mezarsız ölülerim olurdu "allah'ım ne olur benim ömrümden al onlara ver" diye dua ederdim.
çocuk aklımla!
al yıkılıyor işte pencereler.
eziliyoruz altında duvarların.
kolum sıkışıyor anneanne,
yüreğim patlayacak gibi.
nasıl unutursun beni?
Sen değil miydin, 17 Ağustos gecesi bedenini bana siper eden.
Sen değil miydin, bana bir şey olmasın diye Allah'a dua eden.
Bendim ellerini Merter'de tutup "beni bırakmaaaaaa ne olur bırakmaaa" diye ağlayan.
Hatırla lütfen, her 15 tatilde ben arıyordum seni bakkaldan.
"ne olur beni alın" diye yalvarıyordum telefonda.
Şimdi nasıl unutursun sen beni?
Kim okuttu beni, kim bana para yollarken düştü kaldırıma, kim sakatlandı, kim sakladı bunu benden?
Hayatına bomba gibi düşmedim mi ben senin, nasıl bırakırsın şimdi beni?
Sıkıştım anneanne.
Çok sıkıştım burada.
Daracık, kopkoyu. Pis kokulu bir enkaz bu.
Nereye gittiysen, her neredeysen, hangi anının içine kendini hapsettiysen , beni burada bırakmak oldu mu?
Çocuk musun şimdi, söyle.
Daha mı büyüksün, evli misin yoksa?
Anne oldun mu?
Bak bu annem, ben de onun kızıyım!
Komşun kim anneanne?
Ben, torununum!
Bak bu da benim yavrum.
Bunu da ben doğurdum.
Keşke daha fazla kalsaydın bizimle de sevseydin onu. Torunun olduğunu bile bile...
Tam dört gün kaldım yanında. Sen yatarken, ben yan koltuğunda oturdum.
Elinde bir bez parçası evirip çevirip duruyordun.
Bir ara baktın yüzüme.
İlk defa görüyormuş gibi.
Sadece bir kaç saniye sürdü.
Ve sen geri geldin. Hediye gibi.
"seni ben büyüttüm" dedin soru sorar gibi. Onaylanmak ister gibi...
Sonra,
"Yaşımın kusuruna bakma kızım" dedin.
"Ne kusuru anneanne" dedim. Gözlerim oldu saniyesinde..
"Bir şeye ihtiyacın var mı?" diye sordun bana ,
"Yok anneanne, çok şükür" dedim sesim titreye titreye..
ve sen yine gittin.
Keşke seni çok seviyorum anneanne deseydim.
Vaktim yetmedi.
Bir cümlelik hakkım varmış meğerse, cehennemim oldu sessizliğim.
"Unutma beni" dedin. Tuttun kolumu sımsıkı.
Çektin kendine öptün.
"UNUTMA KIZIM" dedin.
Sanki unutabilecekmişim gibi.
Sanki becerebilirmişim gibi.
Sanki öyle yaşayabilirmişim gibi...
Merak etme anneanne,
Yıkılan bu bina, ikimizin de mezarı artık.

Yorumlar
Yorum Gönder