Erik Kompostosu
Biri vefat etti.
Tanımıyorum. Zaten görmedim de. Annem söyledi. Anneannem ile
aynı serviste yatıyormuş, daha bu sabah yattığı yerden gülümseyerek anneme
başıyla selam vermiş. Fakat akşam olunca bir anda fenalaşmış, “herhalde
ciğerden” dedi annem, olabilir tabi. Herkes odasına girsin demişler. Bir anda
eş dost çocuk torun ne kadar seveni varsa doluşmuş koridora. Annem anlattı,
boğazına bir yumru oturmuş. Yaşıyordu ya dedi, daha bu sabah gülümsedi dedi,
yeniden.
Günlerdir dilimizin ucunda olan ama bir türlü ikimizin de
bozamadığı o sessiz soru belirdi yine aramızda. Öyle kötü bir soru ki,
sustuğunda bile depremler yaratıyor içinde. Konuşsak kimbilir neremizden akacak
acısı. Şimdi düşünüyorum da nicedir anneannemin her şeyi unutması değilmiş
meselemiz. Mesele biziz. Bir lanet gibi hatırlıyoruz her şeyi. Her şey burada,
küçücük beynimizin içinde. Hep sorarlar ya, kör doğmak mı sonradan kör olmak mı
daha zor diye.
Neyse.
Hiç genç olmadı anneannem. Ben doğduğumda bile yaşlıydı o.
Ruhu Bulgaristan’da daha küçücük bir kızken önce dedesi sonra da babası
tarafından yaşlandırılmıştı. Çocukça şeyleri sevemeyecek kadar fakir, boklu bir
çikolatanın tadını bilemeyecek kadar da garibanlardı. Şımarmak , Bulgarca bir
kelime değildi ve anneanneme öğretilen Türkçede sadece şükretmek vardı.
Elleri hep kırış kırıştı. Gözlerinin kenarları da öyle.
İkimizin hamuru aynı, biri parmağını oynatsa ağlarız biz. Öyle kibar kibar
değil, çirkinleşiriz ağlarken. Görseniz “ay “ dersiniz, “felç geçiriyor
herhalde bunlar”
Başı da hep kapalıydı anneannemin. bir kilometre öteden
gelse tanırdınız onu. Üzerinde Bulgaristan mavisi önlüğü, başında kahverengi
çiçekli başörtüsü.. 33 yıldır aynı anneannem, öncesini bilemem.
Eğer evine misafirseniz, kesin börek yapardı size. Hem de el
açması yufkadan, ıslata ıslata.. Çok iyi sarma sarar, fırında pişirir kıtır
kıtır yerdiniz. Kesin yengeme de “kısır yap” derdi, yapmayı bilmez çünkü dedim
ya anneanneme çekmişim, ben de bilmem. Böreği de geçen ay öğrendim zaten,
yapanım kalmadı çünkü.
Kuru köfte de yapar demiş miydim? Demediysem yaşadınız!
Tabağınıza en az 7 tane köfte düşerdi o yapınca. Saydım, hep sayarım. Her defasında hep en az
7 köfte yedim ben. Dedem de öyle. Ama o sadece 3 tane yerdi. Çünkü ben 7
yerdim. Siz de 7 yiyin diye o yine 3 yerdi. Anneannem çok iyi misafir
ağırlardı.. Tanıyamadınız.
Çay koyardı size ama yerlisiyseniz buraların sevmezdiniz
pek, bizimkiler 3 kaşıktan fazla çay atmayı bilmez çünkü. Başka zaman olsa bana
da yavan gelir tadı ama evinin kapısından içeri girince hiçbir şey eksik
gelmez, çok bile dersiniz.
Hele de şimdi aşure ayı ya. En güzelini yapardı anneannem.
Bence severdiniz. Süt koyardı en son , ılıyınca. Buradakiler bilmez, keşke
öğrenseydim ben de. Sütü ya yanlış zamanda koyarsam? Bazen her şey yanlış zaman.
Sizi kesin misafir yatağında yatırırdı. Yatak dediysem,
koskoca yatak odası. Bir vakitler almışlardı. Kocaman bir gardrobu, iki tane
komidini, makyaj aynası bile var. Belki en az 30 yıllık. Bir kere bile yatmadı
üstünde. Bulgardan akrabalar gelince bitlemişlerdi yastıkları bir onu
hatırlıyorum bir de o kapının hep kapalı oluşunu. Gerçi ben yatardım orada,
ablamla yatardık hem de. Anneannem hiç yatmadı, keşke yatsaydı. Ne vardı
yatmayacak.
Giderken arkanızdan su dökerdi.
Su gibi git, su gibi gel diyesiye… Benim adetimdir, hep bir
son kez dönüp bakardım anneanneme. Allah korusun ölür de yetişemezsem öyle kalsın
aklımda diye. Beynimin içi bir sürü son sahne ile dolu ve biliyorum ki hepsi
aklımın oyunu.
Nasıl oldu da zaten yaşlıyken daha da yaşlandı anneannem? Yaşlanmanın
da bir sonu yok mu?
Yatağının altındaki Bulgar basmaları taptaze duruyorken
anneannemin yaşlanması haksızlık değil mi? Ne saçma yaşamak.
Çok sever benim anneannem çocukları. İlle de doğur bir tane
göreyim dedi. Doğurdum. Sadece 2 doğumgününü gördü. Sonra unuttu. Halısının
üstünde zıplayan, her yeri kırıntı yapan, istemediği şeye zılgıt koparan sarı
kafalı adamı unuttu. Unutmak ne saçma şey, insan torununu unutur mu?
Size çok acıklı bir şey söyleyeyim mi?
Acı çekmek demek, kendini yerden yere atmak değilmiş bunu
öğrendim 33 yaşında.
Önce bir kendimi dağıtmak istedim, masasında oturan herkesi,
yoldan geçen tüm insanları çevirip “saçmalamayın benim anneannem ölüyor” demek
istedim fakat sonra dedemi duydum. Komposto kaynatmış. 67 yıllık hayat arkadaşı
hastanedeyken dedem komposto kaynatmış. eriklere yazık olmasın diye. Dedeme yandım bu kez de. İçindeki aleve
yandım, çaresizliğine yandım, sol tarafı felçli dedemin eşinin ölümünü beklemekten
başka yapacak hiçbir şeyi olmayışına yandım.
Öyle aptalım ki bazen. Kendime acıyorum.
…
Bugün biri vefat etmiş. Sabah anneme selam vermiş. Gülümsemiş.
Şimdi ise yok.
Derin bir sessizlik oldu annemle aramızda.
Bir ara “olacağı bu kızım” der gibi oldu.
Dili ermedi devamını getirmeye.
Hani yukarda sordum ya kör doğmak mı kör olmak mı diye.
Biliyorum yanıtını.
Zor olan, anneannemsizlik. Bundan sonra.

Yorumlar
Yorum Gönder