Başka ne diyeyim?
"Müthiş mutsuzum" dedi.
İlk kez doğru kullanmıştı kelimeyi...
Demek ki korkunç derecede kendini mutsuz hissediyordu, 'aferin' dedim içimden. Öğreniyordu işte hislerini hangi rafa koyup seyredeceğini.
Hayat böyle bir şeydi en nihayetinde. Kederini süslü bir paket halinde sunardı insana.
"Şimdi ! şu an ! ölmek istiyorum! " diyemezdi mesela.
-Daha fazla kaldıramıyorum bu hayatı. Beklentilerimin yerini yoğun bir düş kırıklığı aldı, hayatı taşıyamıyorum , sürünüyor içimdeki can oradan oraya, yük gibi anlıyor musunuz? Bırakasım var yaşamak gayesini
Demeliydi.
Oysa hiç de şık ve tasarlanmış bir ölüm şekli olmayacaktı..
5 liralık bir jiletle,
Dümdüz kesecekti bileklerini.
Kan revan içinde bulunacaktı eskiciden aldığı köşeleri eprimiş koltuğunda.
Tüm bu fakir işi ölümüne rağmen tek bir istediği vardı.
Eşi dostu arkasından şöyle demeliydi:
-yenik düştü , denedi ama olmadı. Hem nasıl desem, belliydi ! Böyle ! Olacağı !
İnsan demez mi, belliyse ne diye uzatmadın elini diye. Ama "denedik" diyeceklerdi.
- Kaç kez biz aradık, çık artık o yatağın içinden. Aç bir perdeni, nasıl da akıyor hayat dışarda. Bak bahar geldi, dallarda kuşlar. Bir akşam gel mekana. Ne çok şey var anlatacak.Ama gelmedi. Kesildi ayağı günden güne. Açmadı telefonunu. Ne yapacağız canım, bizim yok mu derdimiz yaşıyoruz işte, bayıldığımızdan değil ya.
Değildi ya .
Yediğin içtiğin, aynı gole sevindiğin, kavgada Allah yarattı demeden ben de varım ulan yalnız mı sandı bu gavatlar seni diye canını ortaya attığın kişiden böyle vazgeçmezdin.. Her ölümün ardında vardır bir kurtarılmak arzusu. Şimdi arassaydım keşke dersin, dur hele bir üç gün geçsin.
Hem zaman geçer , niye geçmesin?
En son kavganızın üzerinden ne kadar geçti? Sen değil miydin "herkes yerini bilecek kardeşim , adam ettik aldık tepemize çıkarttık götünde donu yoktu lan daha düne kadar, kim soktu onu aleme ?" diyen.
E sendin tabi, "affetmek de lazım. Çocuk küçük. Bilemiyor. Boş bulundu yaptı bir hata..biz kinci adamlar değiliz oğlum hamurumuzda yok bizim bir kere dargınlık" diye omzuna kolunu atan.
Ama diyemezsin şimdi "hatalıyım" diye.
Hata, bir yanılgı halidir, bilirsin.
Hata özür ister, yanılmak pardon dedirtir..
"Pardon" diyeceksin hoca "hakkınızı helal ediyor musunuz?" diye sorduğunda.
Sessizce tabuta süreceksin yüzünü.
"Pardon kardeşim, bilemedim."
Ne bileceksin ki? Neyi bilmek istedin mesela?
Bir süredir gözü dalıyor uzaklara, hep sinirli , hep öfkeli ama yine de var bir ağlamak hali üzerinde. Hani bir kez sorsan "nasılsın?" diye, bırakıverecek kendini sokağın ortasında. Bir leş gibi serilecek yere kederi. Veda ediyor sanki içindeki her bir yaşama sevinci. Bugün de yarınları öldü gibi. Dudakları oynuyor ama gözleri çoktan kalktı yürüdü. Demek ki içindeki umut da az evvel gitti. Gülerken dolmuyor ağzının içine kahkahası. Bir eliyle tutuyor oturduğu sandalyenin kolçağını, kimbilir belki dermanı da eyvallah dedi. Sence sen bilmek istedin mi tüm bunları?
Bu yarışta bilmek bir puansa bilebilmek yüz puan. Al hesapla şimdi kendine biçtiğin değeri.
Hale bak, nasıl bakıyor gözlerimin içine.
"Öl lan şurada" desem, atıverecek kendini camdan aşağı.
Müsaade istemeden. "Haydi bana eyvallah" dercesine.
Ama demiyorum tabi.
Susuyorum.
"Müthiş mutsuzum" diyor , yine.
"Anlıyorum" diyemiyorum.
-İçine düştüğünüz bu durum aslında kendini sürekli olarak yineleyen bir sancı hali, her kurtulma çabanız sizi daha da dibe çekiyor, lütfen olana izin verin. Mutlak huzur sizi bulacak.
Diyorum.
Başka Ne diyeyim?
R.

Yorumlar
Yorum Gönder