Alı Al, Moru Mor Ciğerimin.
-
- - Üzgünüm ama bu odadan çıkmanız lazım. Burada
bulunmak için izniniz yok. Bakın burada kocaman yazıyor, sadece görevliler
girebilir diyor. Risk oluşturuyorsunuz, biraz daha ısrarcı davranırsanız
güvenliği çağırmak zorunda kalacağım. Lütfen, hayır beş dakika daha olmaz,
şimdi çıkmalısınız. Evet, buradan.
Kapıyı gösteriyor bana. Koskoca kapıyı görmüyormuşum gibi ya
da az evvel hepsi ellerindeki telefona bakarken elimi kolumu sallayarak
girmemişim gibi. Bana diyor, çıkın buradan. Risk oluşturuyorsunuz buradakilere.
Kim buradakiler sayın hemşire? Birinin seksenine merdiven dayamış annesi ,
diğerinin üç aylık bebeği. Bacağı kopan bu asker de kimin nesi? Bak işte bu da
benim içi kırık, ruhu esir ciğerim. Yatıyor burada, renk renk kablonun içinde.
Alı al, moru mor ciğerimin. Nefesi kesildi kesilecek , bir yaşamlık ümidi de
söndü sönecek. Öldürmem sayın hemşire, ben kimseyi öldüremem. Öldürebilecek
olsaydım eğer, o gün yapardım bunu.
Ruhu savruk adamın geldiği gün, açmazdım mesela kapıyı.
Çalar giderdi. Bağrınırdı kapının önünde. Sağda solda gezip getirdiği
çamurlarını silerdi paspasımıza, bir eli zilde. Diziyle tekmelerdi “açın ulan
şunu” diye. Açmazdım. Ya da açardım ya. Buyur ederdim onu eve. Kendisiyle
birlikte girerdi üç orospunun kokusu. Ayşeninki, Yeldanınki, Sevdanınki.
Bakmazdı benim yüzüme, ne bakacak. Gittiğinde her nasılsam,
döndüğünde de öyle bulurdu beni ama en çok da ciğerimi. Ciğerim çıkmazdı
mutfağından. Her kederine bir salata yapmışlığı vardı onun. Acısı çorbasını
kaynatır, ihaneti evini temizlerdi. Aldatılmak sayın hemşire, gösterişli bir
kolye gibi salınırdı dört parmağın izi çıktığı boynunda. Alı al, moru mor
ciğerimin.
Daha girişte atardı sırtından yakası katılaşmış ceketini.
“Ne var yemekte?” diye sorardı.
Ciğerim, kolunu keserdi de aç bırakmazdı onu. O, banyoda
elini suya şöylee bir dokundurup çekerken ocağın altını yakardı. Üç tabaklıktı
sofrası. Dertsiz örtüsüne koyardı annesinin evinden getirdiği kırmızı çiçekli
tabaklarını. Bir de güzel peçete katlar bırakırdı çatalının altına. Biz
oturmazdık. O, kendisi ve bir başınalığı doyururdu karnını. Her yudumda evin
bir ışığı daha sönerdi, gücüne güç kattıkça sessize çalardı televizyonun sesi.
Önce haberler biterdi, sonra spor bülteni en son hava durumunu dinlerdik, doğu
anadoluya gelemeden sunucu, “yok mu bir kadeh bir şeyler” diye sorardı.
Ciğerimin rengi çekilirdi yüzünden. Kalkardı yerinden. Her
adımda ölüye çalardı beti benzi. Bir kadeh indirirdi raftan, bir yara açılırdı
yüzünde, eskiler kanardı önce. Usulca bırakırdı masaya. Tam gidecekken, tutardı
bileğinden üç orospuyu tutan eller. Çekerdi yamacına, otur derdi. Yelda gibi,
Sevda gibi, Ayşe gibi muamele isterdi. Ciğerim, iki elini sokardı bacağının
arasına, başı düşerdi yana. Ne taraftan gelecekse bir gün daha yaşamanın
getirdiği o bedel, o tarafa bükerdi
başını.
Filancaya kızardı. Hakkını vermeyen müdürüne saydırırdı,
ertelenen terfisine küfrederdi, ayın sonunu göremeyişine öfkelenirdi, kaç
boğaza yettirecekti , onunki de can değil miydi, eve geldiğinde gördüğü neydi,
yemek diye önüne konan bu bulaşık suyu muydu? İki güler yüz göremeyecek miydi,
kimin için yaşıyordu, nesiydik biz, yükü mü?
Atsa atılmıyorduk, hürmet de göstermiyorduk, günler sonra eve geliyordu,
bir hoş geldin diyeni yoktu, insan mıydık biz, yazıklar olsundu bize ama allah
verecekti belamızı, lanet olsundu aldığımız her nefese, geberip gidesiyecilerden
oluşuyorduk. Gitmiyorduk da.
Dinliyorsunuz hala değil mi Sayın hemşire?
Çünkü tam da öyle bir anda parlardı masadaki bıçak avizenin
altında.
Bin yıldır orada duran bıçak tam da ölümden bahsederken ışık
yakardı cellada. Üç orospu aynı anda kavrardı ekmek doğrayan bıçağı.. Ayşe bir,
Yelda iki, Sevda üç.
Önce Ayşe, sonra Yelda, en sonunda da Sevda girdi ciğerimin
içine.
Düşmedi de, aktı gitti sanki bıçağın ucundan.
Silkelendi canı yere.
Ölümün dayanılmaz parlaklığı alırken gözümüzü, kaçıştı itler
köpekler.
Alı ala, moru mora çalarken ciğerimin,
Bir uçurumun kenarından attık çocukluğumuzu. Üçten geriye
sayıp el ele.
Şimdi gelmiş,
Risk diyorsunuz sayın hemşire.
Kim için, kime göre, neden ve nasıl, söyle.
Tamam, tamam aramayın güvenliği.
Gidiyorum işte.
Ciğerim ellerinizde.
Kapıyı diyorum sayın hemşire,
açmayın kimseye.
Bana bile.

Yorumlar
Yorum Gönder