Yakarsa Bu Dünya'yı Kuzular Yakar

- bu ucunu sen tut, Murat  bakma öyle sen de burdan tut. Benimle aynı anda döndürün, hah böyle işte. Sen niye döndürüyorsun Murat dolma mı sarıyoruz? Sen gergin tut yeter.  Pelin öyle büyük büyük değil, böyle böyle döndür hiç mi kağıttan yelpaze yapmadın kendine. Şimdi oldu, iki sefer daha döndürürsek tamam. Son , hadi. Bırak şimdi bana.  Çok sevdin herhalde Murat, bıraksana oğlum. Bak böyle tek harekette , salla aşağı, fular hazır, al bakalım. Siz de izci olacaksınız ha... 


Şunlara bak, arkalarına bile bakmadan gidiyorlar. Ne güzel iş ya, fular yapılacak "Handeciğim, yapar mısın?" Küçükler araca bindirilecek "Handeciğim , bindirir misin?" Bir ne yapıyorsun, sen de nerelerdeydin, kampa geldik ama ortalarda görünmedin, canın mı sıkkın, derdin mi var, yok! 


Piştim piştim, sıcaktan piştim. Bacaklarımın arası sürtünmekten yara oldu, koltuk altımdaki tuz seviyesi Akdeniz ile yarışır! Ayaklarımda mantar çıktı ya. Bitmek bilmeyen bir döngüye girdim. İlk gün ayaklarım kokmuştur diye ayakkabıyı çıkaramadım, bugün ise ayaklarım koktu, çıkaramıyorum! Bungolovunuzu seveyim. Ben şimdi ayakta bile duramadığım bu hobbit evine girince daha duygusal daha sosyal daha zinde bir gence mi dönüşüyorum? Kim demiş bunu , büyükler de küçükleri korumayıversin yani ne olacak!


Ama ben dedim, 300gram vereceğim diye beni kampa göndermeyin dedim. Hem Antalya'da yaşa, hem de denize nazır kamp var diye çocuk gönder. Demiyorlar ki, bıktık senden 3 gün git bize rahat ver. Bunlar da anne baba olacak. 


Gerçekten çok acıktım. Açlıktan beynimi yiyorum. Düşünce yetimi kaybettim, gözlerim bulanık görüyor. Sağ salim bir eve varayım, bak neler yiyorum!  Sen beni görüyorsun, ben hiç günde üç öğün tabldot ile yemek yemiş bir insana benziyor muyum? 90kg insana da iki kepçe çorba koyuyorsunuz 45 kg Pelin'e de. 


Pelin mi dedim ben.


Sinsi kürdan!


Hiç getirmeseydim keşke şu Pelin'i aklıma.  Bir yerlerden Erkan Özerman çıkacak diye çok endişeliyim. Sanırsın izci kampına değil , best model of the Turkey'e gelmiş. 


-Bu sabahki pembe mayom


-Bu öğlenki yeşil bikinim


-Bu da siyah mayokinim. Dene istersen, çok sevdiysen..




Çok sevdiysemmiş! Sanki bilmiyor haspam mayoya bir , rakamla da yazıyla da bir bacağımın gireceğini! Ne oyuncusun be Pelin! Murat ile gözümün içine baka baka oynaşıyorsun da "ay canım, Murat da sana bakıyor" diyorsun. 


Aşk-ı Memnu'daki Bihter gibiyim , gözlerimin içine baka baka birbirlerini seviyorlar. Işınla beni Scotty! Mümkünse önce akşam yemeğine... 


Aslında iyi başladık. 


Üç gün için savaş baltalarını gömecektik. 


İlk gün tutturdu bir deniz. İlle de gidelim.Yahu niye gidelim. Biz Antalya'da yaşamıyor muyuz? Bir buldumculuk, bir fitnecilik. Ben sana diyor muyum sudoku çözelim iyi olan kazansın?  Şimdi senin memelerini benim selilütlerimi neden görsün Murat? Benim göbeğim kadar kızın memesi var ya!  

E istemedim tabi gitmeyi.

Güzelce de açıkladım, hastayım dedim. 

Nasıl dedi.

Öyle işte dedim.

Ay, tüh Hande yaa , dedi.

Tüh valla dedim. 

Ee sen yine gel olmaz mı , girmezsin dedi! 

Pelinciğim, aylardan Haziran, Antalya'dayız ben bu kıyafetlerle deniz kenarında kan revan içinde ne yaparım dedim.

İkna ettiğime o kadar emindim ki, kızın mesajla Murat'ı çağırdığını fark etmedim bile!


"Bizden mi utanıyorsun kız?" diyerek belirmez mi kapıda boyunu posunu sevdiğim. 


Kıvırmış gömleğinin kollarını dirseklerine kadar , adam jilet, adam müthiş!


Bir elini dayamış kapıya almış güneşi de arkasına, yampiri yampiri gülümseyerek,


"bizden" mi diyor "utanıyorsun" diyor, bana diyor, "kız" diyor.. 


 O anı bilirsiniz, sonsuz inkar edişin ilk hüznü çöker üstünüze. 

- Ne alakası var Murat ya?


Ben şimdi sana nasıl diyeyim "şekerim gördüğün gibi 90 üstü bir insanım. Seninle denize gelirsem, su seviyesini yükseltebilirim, Akdeniz kıyılarının görmediği bir gel-gite neden olabilirim.Bu ilginç doğa olayı nedeniyle  seninle şu kadar evet şu kadar bir şansım varsa ona da bay bay derim. Bakma öyle gözlerime. Bakmasana çocuk!


- Ee gel o zaman, ne yapacaksın burada?


- Karnım ağrıyor.


- Neden?


- Öyle işte. 


Herkesin mi aklının kıt olası tuttu bugün. Neden ağrıyormuş ? Soruya bak. 


- Ya hadi bırak nazı..


Aaa! Resmen ayağımdan tutup çekelemeye başlamasın mı? Çöktü dizlerinin üstüne bacağımı çekiyor. Tamam ben de biliyorum bir Sindirella değilim ama hani "dur bağcığın çözülmüş" deyip bir ayakkabı bağlamak olsun , şurası da tozlanmış dur sileyim olsun ...Ayak çekelemek nedir? Karabaş mısın sen Murat? Yarabbim, yer yarılsaydı da oracıkta ölseydim! Bunlar ne büyük acılar. 


Ne yapayım, kıllı bacaklarımı görmesine müsaade mi edeyim yoksa kokma ihtimali olan ayaklarımın bu çekeleme sonucunda ayakkabısız kalma riskini göze mi alayım? Gittim tabi ki! Gitmez olaydım. 


Bu Pelin, bu da memeleri Murat, tanıştığına memnun ol lütfen.


Ooo Ayça hanımlar ve kalçaları da bizimleymiş, merhaba demez miydin Murat?


Vallahi bırakmam Seldacığım. Bir öpücük ver Murat'a öyle git. 


Ben iyi işte böyle. Tepemde öğlen güneşi, ayağımda simsiyah kadife spor ayakkabım (sahi bu niye kadife anne? ) ve izci formamla denizlerin gücü adına! Biraz daha terlersem, iyi kızdı diyecekler arkamdan


- Hande mi? Su oldu aktı. Şu giden köpük var ya, o işte. 


Sanki ilk defa deniz görmüş gibi, ne deve güreşi bıraktılar, ne frizbi. Murat sen bir karabaş değilsen bile kesin bir karabaşsın! Ağzınla yakalamaya çalışmak nedir? 

Hani derler ya, birini tanımak istiyorsan onunla tatile çık diye, ben seninle izci kampına geldim Murat, ne büyük hata. Kardeşlere nikah düşmeyen burası. Zaten nasıl bir yer ise her köşe başında memeler baş kaldırıyor,  burada her şey düşüyor ama bir tek nikah düşmüyor. İşte ta uzaklardan bir tsunami bana doğru geliyor.


- Ay, Handeciğim. Seni de ıslattık ya. 

- Yok yok çok bir şey olmadı .


Donuma kadar ıslandım, içimdeki korseyi ameliyatla ayıracaklar benden. Aşırı su kaybından şurada gideceğim. 

- Devam edin siz, iyiyim ben.

Bakın bu da düşen gururum. Hoşça kal ben kendim. 

Deniz şokunu atlatabilirdim elbette tabi eğer duş alabilseydim. Duş alabilirdim, tabi eğer açık alanda olmasaydı. Bana bir kişi , buradaki herkesin bizi neden Robinson Crusoe sandığını açıklasın lütfen. İnsanlık uzaya çıktı, jakuzi bulundu, artık musluklardan sıcak su akıyor, inanmazsınız ama duşakabin diye bir şey var ve insanlar içine girip yıkanıyor peki biz neden ağaca bağlanan bir hortumdan akan suya duş muamelesi yapıyoruz ve neden bu duş herkesin ortasında? 


- Handeciğim, denize girdikten sonra gelip burada duşunuzu alırsınız diye düşündük.

- Hocam ben denize girmedim yalnız. 

- Neden Handeceğim?

- Öyle gerekti hocam

- O zaman giy mayonu da hadi gel zaten çok terlemişsin bak

- Giyemem hocam

- Neden Handeciğim.

- Öyle gerekiyor hocam


Neden mi dedi o ? 

Yarabbim, bu bir sınav ise umarım sonunda kazanan cennete gidiyordur.


- Hocam mayom yok. 


Çünkü bir tek sizin aklınıza geliyor ben hiç düşünemedim mayomu giyip gelip duş almayı hocam. Bu ne demek biliyor musunuz? 48 saati biraz aşan kamp esaretimizde benim tenime su değmeyecek demek hocam. Siz bilirsiniz. Terlediğim kendimeyse koktuğum size! 

Pelin’e bak. Sinsi kürdan! Köpürt Pelinciğim. Biraz daha köpürt kendini. Aman sıkı tut sen de Murat, kayıp gidecek maazallah. 

Neyse ki bungolovlar serin. Bir piramitler bir bungolovlar zaten, işin sırrı üçgende midir nedir? Kapıyı aralık bırakıp, pencereyi de şöyle açarsam… Oh, valla dünya varmış. Neydi o sıcak ya. Hay, anneannemin 80’lik komşularına benzedim iyice, alttan alttan yelleyeceğim kendimi. Yapış yapış oldu her yerim. Bakın bu anın hayat sorgulatıcılığı başka hiçbir şeyde yok. Hiçbir şey keyfimi kaçıramaz şu an. Pelin bile. En çok Pelin hatta. Sinsi kürdan. 


Her şey bu kadar ters gidemezken derken, daha ters gidebileceğini yaşayarak öğrenmem de en kötüsü sanırım. Neymiş, biraz da arabada müzik dinleyelimmiş. Neymiş, kamp ateşi için fikir üretelimmiş.

Atraksiyona bak. 1950’lerin ortasında kurulan izci kampında en teknolojik şey 1980’lerde piyasaya sürülen öğrenci servisi. Romantizme bak, servis şoföründen alınan anahtarla Tarkan dinleme keyfi.

Resmen sevgililerin yanındaki istenmeyen ama varlığı ile dosta güven düşmana korku salan üçüncü kişiyim. Bir kapının dış mandalı bile değilim, içe açılan kapının ta kendisiyim. 

Siz hiç rahatsız olmayın.  Estağfurullah, ben yokmuşum gibi aynen devam.  Ben bu arka koltukta ne kadar şişman, itici, pis olduğumu düşünüp kendimi yok etme planları kurarım. Hatta durun şöyle uzanayım da, mezara konulduğumda nasıl rahat rahat uyuyacağımı planlayayım, ölsem fark etmezsiniz herhalde, dur en iyisi gözlerimi de kapayayım da nasıl acıklı bir cenaze törenim olur onu düşünüp ağlayayım. Sahiden doldu gözlerim. Burnumu da çekemem. Ya arkadaş, ızdırabınız da bir başka tür nedir bu ya! En iyisi açmayım gözlerimi de uyudu sansınlar. Uyumam ama. 


- Akif abi dur, çıkartma. Gözünü seveyim, indirme. 

- Sen kimsin?

- Buradayım abi.

- Hande? Senin mi o el? 

- Maalesef abi. kapattım gözlerimi, giy sen tişörtünü. Ben şimdi ufaktan bakmadan inerim aşağı. 

- Kızım ne işin var burada, gören olacak.

- Uyumuşum abi, olabilir böyle şeyler. Giyindin mi sen onu de hele.

- Denize gidecektim de o yüzden geldim arabaya şort giyecektim

- Giymediğin isabet olmuş Akif abi, tamamsan kalkıyorum ben

- İn hadi in 

- Oldu abi çok sağ ol. Sen beni görmedin ben seni

- Hande yürü git kızım. 


Gerçekten de beni unutmuşlar arabada. Haberlerde olmaz mıydı böyle şeyler. Cani baba, uyuyan çocuğunu arabada bırakır , sonra duyarlı bir vatandaş gelir görür, polisi arar, zavallı yavrucak havasızlıktan ölecek der, polis gelir, televizyoncular gelir, diğer duyarlı vatandaşlar gelir ve diğerleri gelir. Cani baba, elinde market torbasıyla sallana sallana gelir, bir de ne görsün arabanın etrafında öfkeli bir kalabalık. Hayırdır memur bey diye sorar, memur bey ne hayırı beyefendi görmüyor musunuz der, bir eliyle de pencereye dilini yapıştırmış çocuğu gösterir. Baba durumu anlar, ne yapacağını bilmez halde “biip bip” arabanın kilidini açar, gel yavrum der, kollarını açar, her şeyden bir haber çocuk şaşkın şaşkın etrafına bakar, alt dudağı yerde, gözleri “vah vahlayan” teyzelerde… Baba tam çocuğunu kucağına alır, şak flaşlar patlar. Akşam ana haberde “neyse ki korkulan olmadı” diye verilir haber, ekran başındakiler de “ oh çok şükür “ der. Oh, çok şükür tabi ! Az kalsın genç yaşımda Akif abi ve yol arkadaşıyla tanışacaktım! Neyse ki korkulan olmadı! 

Olmadı da ne oldu, uyuduğum kısa sürede beni daha fazla rezil edecek yeni bir planla karşıma çıktılar. 

Müthiş plan.

Kamp ateşi için düşündüğü yegane şov Tarkan olmakmış Murat'ın. Buna da Tarkan  dinlerken karar vermişler. Kuzu kuzu evet kuzu kuzu. Anlamadınız mı daha? Murat , Tarkan biz kuzu. 

Mehmet hocanın arabasından yarı beline kadar sarkacakmış, Pelin ile Ayça arabadan inerken kapısını açacakmış. Bir acayip hareketler bir saçma el kol hareketleri  ben de nakaratta "işte kuzu kuzu geldim"  derken sahneye çıkacakmışım.  

Açıkçası tepki veremedim. 'Şaka olsa gerek' dedim. Koca koca insanlar sonuçta dedim. İnsanlar, dedim! Daha ne diyeyim. 

Murat’ın beyni yokmuş arkadaşlar, dağılabiliriz.


- Melememi ister misiniz , yoksa sadece dört ayak üstünde geleyim mi sahneye?

- Yok ya müzikten duyulmaz zaten mee sesi

- O zaman yerdeki çimleri otlayım, şimdi kostüm yok ya çok anlaşılmayabilir benim kuzu olduğum koyun sanabilirler çünkü biraz iriyim ya

- Yani istiyorsan yap, o kadar da kaptırmana gerek yok role. Takıl işte ya.

- Olur, ortaya karışık bir şeyler yaparım ben size. Biraz kuzu, biraz koç, sıkılırsam inek, baktım iyi gidiyor boğa finaliyle bitirebiliriz. Oley! 


Biraz daha zorlasam bu da yatacak akıllarına.  Akıl dedim pardon. 


- Arkadaşlar, saçmalamayın. Öyle şey olmaz. Ayrıca "kuzu kuzu" derken gerçekten gelen bir kuzudan bahsetmiyor Tarkan, farkındaysanız şarkının içinde "kırıldı kolum kanadım" diye bir bölüm de var, orada ne yapacağız? Kol kırmayı düşünmüyorsunuz umarım.

- Amma yaptın sen de. Gel işte öyle sakin sakin. Espri yani ne var bunda? 


Geldim evet, 

Ama öyle sakin sakin değil.  Aslında ben sakindim de hesapta olmayan küçük bir aksilik yaşandı. 

Kamp ateşi yanmadı. 

Mehmet hoca ve duşçu Aylin hoca iki odun parçasını birbirine sürtmek suretiyle kıvılcım çıkartıp içinde bulunduğumuz yüzyıldan 500 yüzbin yıl öncesine selam göndermek istediler olmayınca da Antalya'nın nemini suçlu gösterdiler. Derken bir çakmak girdi devreye. Ateş harlanmayınca Akif abi benzin dökelim biraz dedi. Açıkçası dahiyanece bulunan bu fikre kimse kaş kaldırmadı. Benzin geldi, kıyıdan köşeden tutuşan ateşe  döküldü tam o esnada teypten gelen müziğin sesiyle kendini Tarkan sanan ama aslında Cankan olan Murat arabayla alana geldi...

(( baaak, kırıldı kolum kanadım olmadı tutunamadım ))


Alevler gittikçe yükselmeye başladı.


(( olmadı tutunamadım,  zor yokluğun çok zor alışamadım ))


Pelin sağ köşeden oynaya oynaya Murat'a doğru yaklaştı.


(( vur, vur bu akılsız başı duvarlara taşlara vur sevabına ))


Minnacık bir ateş parçası sürüden koptu havada süzüle süzüle... 


((sonra affet gel bas bağrına ))


Konuverdi Pelin'in saçına! 


(( süzüldüm eridim sensiz olamadım))


Bir anda tutuştu saçı. Nasıl öyle tutuştu ben bile anlamadım. Hatta belki de sadece ben farkettim.


(( işte kuzu kuzu geldim dilediğince kapandım dizlerine))


Ne kuzu kuzusu, koşa koşa gittim. Pelin'i kolundan tuttuğum gibi savurdum. Neden savurdum niçin savurdum, orası yok bende. Demek ki krizi yönetemiyorum bunu görmüş olduk.


((gururumu ateşe verdim, yaktım da geldim )) 


Savurmanın da etkisiyle Pelin'den sıçrayan alevler bu kez ikinci memeli Ayça'ya sıçramasın mı? 

Ayça o alevleri alıp göğsünde yumuşattıktan sonra Murat'a şutlamasın mı? 

Murat, Tarkan'dan Bergen'e giden o kısacık anda bana sarılmasın mı? 

Sahi bana neden sarılırsın ya? Neyim ben, Oymapınar Barajı mı?

Kuzu çevirme olmama ramak kala, 

Aldım savurdum gömleğimi.

Sonra eteğimi. 

Ve belki bir kaç şeyi daha. 

İşte müthiş bir kamp ateşi. 


Öyle işte Doktor bey. 

Pelin iyi demek, sadece saçı tutuşmuş öyle mi? oh ne güzel maşallah.

Murat da iyi yırttı valla, doğru. Aldığı gibi sattı.. 

Tabi alevi ilk hisseden yer göbeğim olduğu için oranın ikinci derece yanık olması çok normal. 

Mümkünse göbeğimi değil de yüzümü sarabilir misiniz, insan içine çıkabileceğimi sanmıyorum da. 

Yo yo çekebilirsiniz perdeyi. Soran olursa burada değil dersiniz. 

Aaa, aşk olsun. Küsmedim ki arkadaşlarıma.

Bu sadece kuzuların sessizliği...











Yorumlar

Popüler Yayınlar