Rüzgarın Şarkısını Dinle (Murakami Konuşmaları)
Az evvel bitti ilk kitabı.
Aslında bize göre son kitabı.
Kahramanının adı yoktu, yine!
Bir lakap bir de kısaltma vardı "sadece!"
Ve ben , hiç binmediğim bir otobüsün içinde sonsuza dek Tokyo'ya yolculuk edecekmiş gibi hissediyorum.
Her ne kadar kahraman, bir yere varmış olsa da!
21C, beni bir yere götürmeyecek gibi...
Murakami söz konusu olduğunda bunu ilk kez yaşamıyorum.
Örneğin yıllardır, Haşlanmış Harikalar Diyarı'nın sonunu yaşıyorum ben.
Bir arabada, koltuğu az geriye yatırıp, radyoda en sevdiğim klasik müziğin eşliğinde gözlerimi yumdum. Uyumadım, ölmedim, dinleniyorum.
Öyle kalmam gerekiyordu onunla, kaldım ben de. Ve malesef bu kitaptaki gibi o'nun da bir adı yok.
Zaten gerek de yok.
Fakat bu kitabın sonunda bir ilki yaşadım.
Uzun uzun ağladım.
Kahramanı ölmedi, üzülmedi, yalnız kalmadı ve kötü bir şey de yaşamadı. Hemen acıklı bir son, gelmesin aklınıza diye yazıyorum bunları.
Benim ağlama nedenimin bunlarla bir ilgisi yok çünkü.
Keşke şu an bu yazıyı yazarken beni görebiliyor olsaydınız. Duruyorum, düşünüyorum.
Silmeden, aklıma ilk geldiği gibi nasıl anlatabilirim diye bekliyorum.
Belki şöyle yazsam iyi olacak,
Murakami ilk kez "kendi ile bu kadar haşır neşir olmuş"
Fakat bu kötü bir şey değil.
Nasıl yazar olduğunu , ne zaman yazdığını, neden yazmak istediğini çok iyi bir şekilde anlatmış son bölümde. Fakat inanın, ağlatan o da değil.
Ağladım çünkü,
İlk kahramanı ile tanıştım.
Tasviri olmayan, neye benzediği bilinmeyen, bir Japon yazara göre asla bir Japon kahraman değilmişçesine duran ama tamamen Japon olan o kahramanıyla tanıştım.
Daha ilk kitapta yine bir yerlerde müziği çalıyordu.
Çaktırmadan yüzmeye gitti, yürüyüşe çıkardı.
Cebindeki değil, evindeki telefon çaldı. (ki bunun yılla hiç ilgisi yok)
Yine aşık değildi, yine hep bir şeylerden eksikti ama çok "yalnız kalabalığında" yaşadı.
Sarhoşluğu özendirmeden sarhoş gezdi. Fakat hep ayıktı.
Hiçbir kadını soymadı.
Soyunmuş kadını izledi.
Yazdığı o Dünya, hiç bitmeyecek gibi bitti.
Sunuş kısmında şöyle demiş bu kahraman için;
"Arkadaşım".
Evet , biliyorum ve 13 kitap önce o arkadaşınla tanışmış olduğuma yemin edebilirim.
Bu nedenle de bitmiyorsun işte.
Tamamlanmayan ama bir gün ölecek olan bir yazarsın Murakami.
Umarım, ansızın ölmezsin.
Çünkü geride hep çalması umulan bir telefon bırakıyorsun.
Belki birazdan çalar diyerek...
Aslında bize göre son kitabı.
Kahramanının adı yoktu, yine!
Bir lakap bir de kısaltma vardı "sadece!"
Ve ben , hiç binmediğim bir otobüsün içinde sonsuza dek Tokyo'ya yolculuk edecekmiş gibi hissediyorum.
Her ne kadar kahraman, bir yere varmış olsa da!
21C, beni bir yere götürmeyecek gibi...
Murakami söz konusu olduğunda bunu ilk kez yaşamıyorum.
Örneğin yıllardır, Haşlanmış Harikalar Diyarı'nın sonunu yaşıyorum ben.
Bir arabada, koltuğu az geriye yatırıp, radyoda en sevdiğim klasik müziğin eşliğinde gözlerimi yumdum. Uyumadım, ölmedim, dinleniyorum.
Öyle kalmam gerekiyordu onunla, kaldım ben de. Ve malesef bu kitaptaki gibi o'nun da bir adı yok.
Zaten gerek de yok.
Fakat bu kitabın sonunda bir ilki yaşadım.
Uzun uzun ağladım.
Kahramanı ölmedi, üzülmedi, yalnız kalmadı ve kötü bir şey de yaşamadı. Hemen acıklı bir son, gelmesin aklınıza diye yazıyorum bunları.
Benim ağlama nedenimin bunlarla bir ilgisi yok çünkü.
Keşke şu an bu yazıyı yazarken beni görebiliyor olsaydınız. Duruyorum, düşünüyorum.
Silmeden, aklıma ilk geldiği gibi nasıl anlatabilirim diye bekliyorum.
Belki şöyle yazsam iyi olacak,
Murakami ilk kez "kendi ile bu kadar haşır neşir olmuş"
Fakat bu kötü bir şey değil.
Nasıl yazar olduğunu , ne zaman yazdığını, neden yazmak istediğini çok iyi bir şekilde anlatmış son bölümde. Fakat inanın, ağlatan o da değil.
Ağladım çünkü,
İlk kahramanı ile tanıştım.
Tasviri olmayan, neye benzediği bilinmeyen, bir Japon yazara göre asla bir Japon kahraman değilmişçesine duran ama tamamen Japon olan o kahramanıyla tanıştım.
Daha ilk kitapta yine bir yerlerde müziği çalıyordu.
Çaktırmadan yüzmeye gitti, yürüyüşe çıkardı.
Cebindeki değil, evindeki telefon çaldı. (ki bunun yılla hiç ilgisi yok)
Yine aşık değildi, yine hep bir şeylerden eksikti ama çok "yalnız kalabalığında" yaşadı.
Sarhoşluğu özendirmeden sarhoş gezdi. Fakat hep ayıktı.
Hiçbir kadını soymadı.
Soyunmuş kadını izledi.
Yazdığı o Dünya, hiç bitmeyecek gibi bitti.
Sunuş kısmında şöyle demiş bu kahraman için;
"Arkadaşım".
Evet , biliyorum ve 13 kitap önce o arkadaşınla tanışmış olduğuma yemin edebilirim.
Bu nedenle de bitmiyorsun işte.
Tamamlanmayan ama bir gün ölecek olan bir yazarsın Murakami.
Umarım, ansızın ölmezsin.
Çünkü geride hep çalması umulan bir telefon bırakıyorsun.
Belki birazdan çalar diyerek...

Yorumlar
Yorum Gönder