* Tiroit (Graves) Konuşuyoruz / Neden ve nasıl ameliyat oldum?

Merhaba! 
Kaba tabirle "boğazımda bir kesik ile yazıyorum" size bu yazıyı... 
"Neden yazıyorum?" çünkü doktor bana "Graves'sin" dediğinde google bana pek yardımcı olamadı da ondan.. 
Elbette "GRAVES NEDİR?" diye arattığınızda karşınıza bir şeyler çıkıyor ama bunların hiçbiri bir hastanın ağzından değil. 

Dilerseniz benim nasıl öğrendiğim ile başlayalım... 
Gerisi Allah Kerim :)

2017 yılının Kasım ayında beni bir "anne olma isteği" yakıp kavurdu. O sıralarda da bir doktoru takibe aldım. HRS Kadın Hastanesi'nden Dr. Ömer Altun'dan bahsediyorum. 
İnatla eşime, gidelim tanışalım dedim. Bu arada kesinlikle herhangi bir sağlık şikayetim yoktu. Gidip hocayla tanışmak, hamilelik öncesi gereken tetkikleri yaptırmak, biraz da hocanın halinden tavrından nemalanıp "ay tamam doktorumuzu da bulduk" demek istiyordum. 
Hatta bunu o kadar çok kafamda  kurdum ki "doktora gidilmeden asla bebek yapılmamalı" gibi de bir inanışa kendimi kaptırdım. Özel sağlık sigortam 11 Kasım'da dolacağı için açıkçası acelemiz de vardı. Yeniletmeyi düşünmüyordum çünkü. 
Doktor ile ilgili gayet olumlu bir deneyim geçirdik. Eşim de ben de hastaneden çıkarken "ne tatlı doktor" diye diye çıktık... Gittiğimizde Cumartesi'ydi, Pazartesi günü doktor beni aradı. Kan testlerimde TSH sonuçlarımın tiroit ile ilgili bir rahatsızlığa işaret ettiğini bu nedenle de bebek düşünmeden önce mutlaka bir Endokrinci'ye görünmem gerektiğini ifade etti. 
Aklıma gelen ilk yer , Güven Hastanesi oldu. Hemen Alptekin Hocadan randevu aldım. 
Bir sürü kan verdim. Açlık-tokluk kan şekeri , idrar vs aklınıza ne geliyorsa hepsi ! :) 
Önce Alptekin Hoca bir ultrason çekti, biraz hoşnutsuz sesler çıkarttı. Sonra da detaylı ultrason için başka bir odaya yönlendirdi, oradaki doktor da "şu an için ameliyata gerek yok" gibi bir şey söyleyip "sesli sesli" düşündü. Tabi ben odadan çıkar çıkmaz " hee oldu, hemen de ameliyat oluyoz zaten hee" dedim. Biraz erken konuşmuşum!
Kan sonuçları bir kaç gün içinde çıktı bazıları Düzen Laboratuvarında gönderilmişti. Onlar da geldi. Alptekin Hoca incelemenin ardından bana "hafif bir graves" teşhisi koydu.
Tabi altını da çizdi " strese bağlı, anlık olabilir bu nedenle kendini iki ay izle. Kötüleşirsen gel, kötüleşmezsen de iki ay sonra gel" dedi.  

Şimdi burası önemli,
çünkü bende bu rahatsızlığa dair hiçbir klinik bulgu yoktu. 
Sıcak basması gerekiyordu, basmadı.
İnanılmaz bir zayıflık olmalıydı, olmadı.
Göz büyümesi (fırlaması) en belirgin bulgusuydu, allaha şükür büyümedi. 
halsizlik , yorgunluk vs gibi belirtiler de benim işimin gereği olduğu için dikkatimi çekmedi. (hoş kimin bu şikayetleri yok ki)
Dolayısıyla ben güle oynaya iki ay geçirdim.
Sadece aşırı bir iştahım vardı, o da dönemsel olarak bende hep olduğundan "neyse veririz sonra kiloları" deyip geçiştirdim. 

Ha bu arada, bir şeyi unuttum.
o iki aylık süreçte ben spora bir kez gidebildim. 
O gün öleceğimi sandım. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi, nefes alamıyordum, yürürken titriyordum, aşırı terlemiştim. Ertesi gün kötü bir göğüs ağrısıyla gözümü açtım. Zaten akabinde bana "domuz gribi" teşhisi kondu ve günlerce evde yattım. Serumlar, iğneler cabası..
Meğerse o esnada yükselen hormonlar, bağışıklık sistemini de yerle bir etmiş zaten graves taşikardi de yaptığı için "öleceğimi sandığım" bir egzersiz olmuş benim için rutinim. 

yani, 
İki ay sonra doktora gittiğimde malesef "şimdilik ameliyata gerek yok" safhasından "ameliyat şart" safhasına doğrudan geçiş yapmıştım. 

Bu kez sağlık sigortamdaki sıkıntıdan dolayı gittiğim hastane başkaydı. Koru Hastanesi'inden Ayla Harmancı'ya gitmiştim. 
Doktorun eşimle bana söylediği ilk şey " bu şekilde anne olamazsın" oldu.

Şimdi "bebek sahibi olmayı düşünmemek" başka bir şey, "anne olamayacaksın" denmesi bambaşka bir şey. Oturup doktorun yüzüne baka baka ağladım. 

Neden anne olamazdım peki? 
İşte internette anlatılmayan bir bilgi daha...

Hormonlarım çok yüksekti. TSH reseptörüm maksimum 14 olabilecekken benim 97'ye çıkmıştı (ki iki ay önce sadece 5'ti) 
Tam hatırlamıyorum ama t3 ve t4 de sanırım 50-40'lı rakamlardı. 
Doktor bize dedi ki "bu şekilde hamile kalamazsın, kalırsan da düşürürsün, doğursan bile hasta doğurursun" ..
Çünkü; 
Graves rahatsızlığı, Haşimato gibi bir rahatsızlık değildi. Sağa sola saldıran, agresif, kanlı, bezi yıkan dağıtan bir türdü. Tedavisinde kullanılan hap da aşırı toksik olduğundan hamilelik esnasında alınamıyordu. Hamileye kalan da 9 ay boyunca "allah'ım ne olur hormonlarım yükselmesin" diyerek dua etmekti, zira o esnada yükselmesi demek bebeğin düşmesi ya da hasta doğması anlamına geliyordu.

Bu sebeple doktor bize 3 seçenek sundu.

İlk seçenek, 1-1.5 yıl sürmesi beklenen ilaç tedavisiydi , riski de hamilelik esnasında kullanılamıyor  ve 9 ayın çok uzun bir süre olmasıydı. 
ikinci seçenek, iyot tedavisiydi. Radyoaktif madde alınımı. Bu da hamilelik şansını 12 ay erteliyordu. Bende göz büyümesi olmadığı için onu tetikleyebilirdi bir de genç yaş durumunda uzmanların çok da önerdiği bir şey değildi.
üçüncü seçenek ise; ilaçla hormonları stabil bir normalliğe çekip hemen ameliyat olmaktı. Sonrasında da hayat boyu bir hap kullanılacaktı ama hamilelik esnasında da kullanılan bir hap olduğundan herhangi bir sakıncası yoktu.. 

Off görmeniz lazımdı, ne çok ağladım.
Hatta eşim panik oldu. Doktor ise güldü. "O daha çok ağlar" diyerek. 
Ve gerçekten çok ağladım.
Saçmasapan bir şarkının ortasında "ağlayacağım ben" deyip hıçkıra hıçkıra ağladığımı da bilirim, "bu ağladığım şey çok saçma" deyip kendimi parçalarsanıza hönküre hönküre salya sümük kaldığımı da bilirim. 

Dolayısıyla eldeki seçenekler içinde seçeneksizlikten ameliyatı seçtik. 
Ve sonra benim için 3.5 aylık ilaç süreci başladı. 

Her 15 günde bir kan verdim. 
Ha düştü, ha düşecek diye diye sürekli hastaneyi arşınladım. 
6 hap ile başladık Thyramazol'a. Sabah- öğlen ve akşam iki şer tane içiyordum. 
Doktorum bir arada 9 hapı denedi ama iki gün sonra kaşınmaktan uyuyamadım :)
Hal böyle olunca sayıyı düşürdük.
Bir ara bazı değerlerim o kadar düştü ki hoca başka bir hastalıktan, anemiden şüphelendi bir de gittim onun için kan verdim. 
Süreç deline deline ilerlerken 3. ayın sonlarına doğru karaciğer error verdi. 
"yükseliyorum ben" dedi. 
Doktor iki gün sonra yine çağırdı. Hopp yine yükselmişti.
Son iki hafta, haftada iki kez kan verdim. 
Ve doktorum hormonların normalleşmesiyle birlikte bana kendine "cerrah bul" dedi. 

Koşa koşa Güven Hastanesi'ne gittim yine. 
Alptekin Hocaya gösterdim bir kez daha. 
Sağ olsun o kadar iyi bir hoca ki detaylı bir şekilde inceledi, kan sonuçlarımı yaladı yuttu.. Cerrah Prof. Dr. Serdar Özbaş'a bir telefon açıp doktoru çağırdı. ikisi beraber , ultrason cihazına baka baka detayları konuştu. 

Artık beni cerraha teslim edebileceği için güzelce odasından uğurladı.

Şimdi gelelim doğru cerrah kısmına... 
Valla bu iş biraz şans ve para.
Benim özel sağlık sigortam vardı, karşılıyordu ve bu yüzden ben Güven Hastanesi'ne gittim.  Yoldan geçen birine de bu nedenle kendi doktorumu Allah'ın emri gibi şart koşamam. 
Bundan sonrası tamamen bilmeniz gereken bilgiler için yazılıyor... 

Serdar Özbaş aynı zamanda bir tiroit cerrahıydı. bize çok detaylı bir sunum yaptı. 
Görseller üzerinden çize çize anlattı. 
Ameliyatta yapacaklarını, olası riskleri ve benim alabileceğim önlemleri.. 
Zaten o sandalyeye "tamam buraya yaptıracağım" diyerek oturduğum için hoca ne anlatırsa anlatsın hepsine kocaman bir "olur" diyecektim. 
Gününü karaciğer enzimlerim nedeniyle hoca belirledi. 
5 Nisan'da görüşürüz deyip yolcu etti. 

Gelelim ameliyat sabahına...

Şunu söyleyebilirim, 
bir ameliyat hastaneye girdiğiniz andan tutun da çıktığınız ana kadar nasıl sorunsuz olursa o kadar sorunsuzdu işte.
Sağ olsunlar, odam bile şahaneydi. Çıkarken " bir gün daha mı kalsak ya?" dedirttiler bize, en temiz haliyle öyle anlatayım. 

Ben daha evvel de başka sebeplerden iki kez ameliyat olduğum için "oldu , hadi çıkınca görüşürüz" modundaydım.Hoca geldi, bilgilendirme yaptı, kalemle kesik yerini işaretledi.  İlk kez odada damar yolu açıldı ve sakinleştirici verildi. sedyeye oturduğumda " ooo kafam bi dünya" dediğimi hatırlıyorum. 
bir de ameliyathanede "burası kaç derece, biraz daha sıcak olamaz mı?" diye sorduğumu..
Sonrası sayı sayma.. 
Kaça kadar sayabilirsin dediler , alkışlarla 13'e kadar sayıp uyudum.. 
O kadar güzel uyumuşum ki kendim uyanmadım, uyandırıldım "hadi Rüya hanım, kalkın rüya hanım" diyerek.. 
Odaya ne ara geldik, beni giydirdiler inanın bilmiyorum. Genelde çok üşüdüğüm için hatırlarım bunu ama uyandığımda gayet de "oy ne güzel sıcacık" diyerek kalktım. 
Bir kaç saat sonra da hoca gelip "yatmıyoruz, yürüyoruz" dediği için hastanede tura çıktık.
Şimdi mevzu boyunda olduğu için hareket engeliniz yok. yürüyebiliyor, dolaşabiliyor, kendi yemeğinizi yiyebiliyor, dik durup bir şeyler içebiliyorsunuz. Sadece pipet gerekiyor. Kafaya dikmek pek mümkün değil. Hemşireler özellikle tembihlenmiş gibi beni ne zaman yatarken görseler "aa yatmak yok kalkın" diyorlardı. Konuşmak yasak, yürümek serbest.. 

Ben yatarken bir ara Alptekin hoca da geldi, nasılım diye baktı..
Sonradan öğrendik ki, normalden bir saat daha fazla sürmüş benim ameliyatım.
Boğaz anetomim çok uğraştırmış. Serdar Hoca "bunu tahmin etmemiştim" dedi, Alptekin hoca da "Serdar hoca anlata anlata bitiremiyor" diyerek durumu açıkladı. 
İç içe geçmiş , birbirinden ayrılması zor olan, çekiştirmek zorunda kaldıkları bir ameliyat geçirmişim. Doktorum da sağ olsun bende kanser riski beklentisi taşımadığı için yararlı olabilecek hiçbir şeyi almak istemediğinden büyük bir titizlikle içerde çalışmış.  Yangından ne kurtarsak kar hesabı... 
Yani bir şeyim de normal olsa, şaşardık. Neticede iyi atlattık.

Bir gece kaldım hastanede, ertesi gün bir kalsiyum / d vitamini kan testinden sonra yeni ömürlük hapımın yer aldığı reçeteyle ayrıldım hastaneden.
Doktorum kalsiyum tabletleri, ağrı kesici ve d vitamini de yazmıştı.  Şimdi ameliyatımın üzerinden beş gün geçti.  Reçetemize bir de iz giderici krem eklendi. Gerçi iz kalacak diye bir endişem hiç yok, kalırsa da kalsın ne olabilir ki? Ben böyle şeylere takılmam. Bu nedenle kremi hakkınca kullanabilir miyim , inanın bilmiyorum. 
Bu arada, 
Pataloji sonuçlarım temiz çıktı, zaten aksini hiç düşünmemiştim. 
Önümüzdeki en az iki ay süresince bebek hala yasak. Sonrasını Alptekin Hoca bize söyleyecek. 

Şimdi önümde uzun bir dinlenme süreci var. 
Çünkü ses tellerimin buna ihtiyacı var. Kalıcı bir ses hasarı beklenmiyor sadece bir geçiş süreci var o sürecin tamamlanması gerekiyor. Bunu da evde yapacağım. Ne kadar dinlendirirsem o kadar iyi. 
Az konuşuyorum, sesim kısık, çatallı, bağırmam zaten bir kaç ay mümkün değil ama fiziken "yorgunluk" dışında kendimi iyi hissediyorum. 
Beni yakından tanıyanlar bilir, susmak bana verilecek en büyük cezalardan biri :) 

Şimdi en büyük endişem, bana kızmayın ama "kilo alıp almayacağım".. 
Ameliyata girerken 62.4'tüm. 
Yeni kilomu bir kaç gün içinde öğreneceğim henüz şişkinliğimi atamadım çünkü. Bu haldeyken de tartılmak istemiyorum. 
Bir sonraki yazım, hipotiroidi olan birinin beslenmesine ilişkin olacak.
Henüz internette "hiç kilo almadım" diyeni görmedim. 
İşte ben onu diyeceğim. "hiç kilo almadım hatta kilo verdim!" 
Bekleyin beni... 

Sevgiler... 

Yorumlar

Popüler Yayınlar