* DARALIYORUM ULAN!
....
Herkese anlattığım hikayeyi anlatmayacağım, anlattıkça önemsizleşiyormuş gibi hissediyorum yokluğunun kederi...
Farkettim de ne çok sevmişler seni...
eskiler 90'larına ağlıyor ; yeniler 'Çeyrek Asır' albümündeki sakallı, zayıf, küçük adama...
Herkes de beni etiketliyor mesajlarının altına...
Sen ne kadar Harun'san ben de o kadar 'Harun'lu Rüya'ymışım' meğer... "Acım var dostlar" diyesim geliyor, "yapmayın, yazmayın". Diyemiyorum.
Ben de sana yazıyorum. Bu son 12 saat içindeki ikinci mektubum sana.
Aman, mektup derdik eskiden, şimdi neyse adı, o işte.
Gece yarısını geçmişti söylediklerinde. Bir yakınım ölmüşçesine "hassasiyetle" haber verdiler bana.
"Harun'u kaybettik" dediler.
"Harun kim?" diye sormadım.
Emre yanımda uyuyordu.
Sıçradım yattığım yerden.
Korkarak uyandı "Ne oldu?" dedi.
"Harun Kolçak öldü" dedim.
Yüzüne keder oturdu, başını iki elinin arasına aldı..
Sonrası benim için hep gözyaşı..
İki büklüm oldum yatağın içinde.
Nefesimi çekip , her verişimde hıçkırarak ağladım.
Boğazımdan koptun,
Ciğerimden düştün sanki..
Ne kadar aptalca,
Görmediğin tanımadığın bir sanatçıyı böylesine sevmek!
Ama bu sevgi;
yeni yetme bir şarkıcının güzelliğine tutulmak gibi değildi.
Bu sevgi;
Nefes alan bir canlıya senin adını vermek gibiydi.
Görev gibi, sorumluluğummuş gibi.
Her şeyin nedeni bir yerde senmişsin de haberin yokmuş gibi!
Kral tv'de yayınlanan klip olmaktan fazlası,
Bendeniz'e , Aşkın Nur Yengi'ye küskünlüğümüzün nedeni,
Radyoları sevmenin,
gittiğimiz şehirlerde nostalji frekansını tutturmaya çalışmamızın sorumlusu...
Sendin ve bilmiyordun!
Bilseydin bir çay içerdin bizimle.
Belki benimle de bir kahve.
"Büyük aşklar böyle biter mi bir çırpıda, daralıyorum" diyorsun ya bir şarkında...
öyle daralıyorum şu an!
Elimi göğsüme kapatıyorum da yüreğimi sıkıyorum sanki.
Bildiğim en iyi şekilde izah edeceğim sana.
"Sen kavgalı ergenliğimin sakin abisiydin"
Bu cümle yeter sana!
Bar taburelerinde uyurken ben, sen bana sızdın!
Annem, babamı bırakıyorken..
Babam beni aramıyorken...
Ben yalnızken, Allah bana bir kardeş bahşetmemişken...
Sevdiğimi bulduğumda, bulduğumu kaybettiğimde..
O gecelerde hep sen söyledin kulağıma şarkılarını....
Yıllarca kaybedip
2006'nın 12 Nisan'ında buldum ben seni...
İlk aşkımı seninle
23 Nisan 2006 sabahında konuştum...
En sevdiğim arkadaşlarıma
Seni verdim..
Anlatabiliyor muyum?
Bu yüzdendir bu kadar sevmem seni!
Kuzenimle sabahlara kadar balkonda oturup
Arçelik marka kasetçalarımızdan seni dinlemekti benim çocukluğum,
Hoşlandığım çocuğun balkonun altından geçme ihtimaliydin sen...
Çünkü radyoda çıkma ihtimalinle aynıydı olasılığın...
Çünkü kaset kenarlarını kağıtlarla doldurup "Rec" diyorduk o yıllarda..
seni "çekiyorduk" türkü kasetlerine biz..
Aynanın karşısında
Dans ederken,
Televizyonun başında ağlarken,
Bonusları sana benzetirken,
Yıllar sonra babana sarıldığında
Babama sarılmışım gibi hissederken...
Ah ulan!
Veda vaktini söylüyorlar...
Ne bileyim, hiç ölmeyecektin de yine de ölmemişsin gibi!
Şarkılar böyleyken, gitmek neden?
Ne diyeyim şimdi,
"Hoşçakal" mı abim?
"güle güle" mi abim?
Hadi be oradan...
Ben değil miyim,
bir kağıt parçasında seni saklayan.
O zaman yine koyacağım bir yere ve seni saklayacağım!
Bunu en iyi ben yaparım!
Sen uyu ve iyice dinlen orada, olur mu?
Ben yine geleceğim...
"Nasıl bırakıp bizi gitti günler, geceler?
Nerede önümüzdeki uzun uzun seneler?"
Nerede önümüzdeki uzun uzun seneler?"
Herkese anlattığım hikayeyi anlatmayacağım, anlattıkça önemsizleşiyormuş gibi hissediyorum yokluğunun kederi...
Farkettim de ne çok sevmişler seni...
eskiler 90'larına ağlıyor ; yeniler 'Çeyrek Asır' albümündeki sakallı, zayıf, küçük adama...
Herkes de beni etiketliyor mesajlarının altına...
Sen ne kadar Harun'san ben de o kadar 'Harun'lu Rüya'ymışım' meğer... "Acım var dostlar" diyesim geliyor, "yapmayın, yazmayın". Diyemiyorum.
Ben de sana yazıyorum. Bu son 12 saat içindeki ikinci mektubum sana.
Aman, mektup derdik eskiden, şimdi neyse adı, o işte.
"Bu hazin, bu ezik duruş, kabul ediş neden?
Bu hayal kim, kim bu resimler?"
Bu hayal kim, kim bu resimler?"
"Harun'u kaybettik" dediler.
"Harun kim?" diye sormadım.
Emre yanımda uyuyordu.
Sıçradım yattığım yerden.
Korkarak uyandı "Ne oldu?" dedi.
"Harun Kolçak öldü" dedim.
Yüzüne keder oturdu, başını iki elinin arasına aldı..
Sonrası benim için hep gözyaşı..
İki büklüm oldum yatağın içinde.
Nefesimi çekip , her verişimde hıçkırarak ağladım.
Boğazımdan koptun,
Ciğerimden düştün sanki..
"Yıllar, yıllar
Saçıma gümüş teller,
Elime solan güller,
Yüzüme derin izler çizdiniz"
Saçıma gümüş teller,
Elime solan güller,
Yüzüme derin izler çizdiniz"
Ne kadar aptalca,
Görmediğin tanımadığın bir sanatçıyı böylesine sevmek!
Ama bu sevgi;
yeni yetme bir şarkıcının güzelliğine tutulmak gibi değildi.
Bu sevgi;
Nefes alan bir canlıya senin adını vermek gibiydi.
Görev gibi, sorumluluğummuş gibi.
Her şeyin nedeni bir yerde senmişsin de haberin yokmuş gibi!
Kral tv'de yayınlanan klip olmaktan fazlası,
Bendeniz'e , Aşkın Nur Yengi'ye küskünlüğümüzün nedeni,
Radyoları sevmenin,
gittiğimiz şehirlerde nostalji frekansını tutturmaya çalışmamızın sorumlusu...
Sendin ve bilmiyordun!
Bilseydin bir çay içerdin bizimle.
Belki benimle de bir kahve.
"Büyük aşklar böyle biter mi bir çırpıda, daralıyorum" diyorsun ya bir şarkında...
öyle daralıyorum şu an!
Elimi göğsüme kapatıyorum da yüreğimi sıkıyorum sanki.
"Yıllar, yıllar
Niye batıyor günler?
Hani nerede dünler?
Ya siz nerede bittiniz?"
Niye batıyor günler?
Hani nerede dünler?
Ya siz nerede bittiniz?"
Bildiğim en iyi şekilde izah edeceğim sana.
"Sen kavgalı ergenliğimin sakin abisiydin"
Bu cümle yeter sana!
Bar taburelerinde uyurken ben, sen bana sızdın!
Annem, babamı bırakıyorken..
Babam beni aramıyorken...
Ben yalnızken, Allah bana bir kardeş bahşetmemişken...
Sevdiğimi bulduğumda, bulduğumu kaybettiğimde..
O gecelerde hep sen söyledin kulağıma şarkılarını....
Yıllarca kaybedip
2006'nın 12 Nisan'ında buldum ben seni...
İlk aşkımı seninle
23 Nisan 2006 sabahında konuştum...
En sevdiğim arkadaşlarıma
Seni verdim..
Anlatabiliyor muyum?
Bu yüzdendir bu kadar sevmem seni!
Kuzenimle sabahlara kadar balkonda oturup
Arçelik marka kasetçalarımızdan seni dinlemekti benim çocukluğum,
Hoşlandığım çocuğun balkonun altından geçme ihtimaliydin sen...
Çünkü radyoda çıkma ihtimalinle aynıydı olasılığın...
Çünkü kaset kenarlarını kağıtlarla doldurup "Rec" diyorduk o yıllarda..
seni "çekiyorduk" türkü kasetlerine biz..
Aynanın karşısında
Dans ederken,
Televizyonun başında ağlarken,
Bonusları sana benzetirken,
Yıllar sonra babana sarıldığında
Babama sarılmışım gibi hissederken...
Ah ulan!
"Dönemem, dönemem artık
Geriye dönemem
Yaşadım dolu dizgin
Yorgunum çok, dönemem"
Geriye dönemem
Yaşadım dolu dizgin
Yorgunum çok, dönemem"
Veda vaktini söylüyorlar...
Ne bileyim, hiç ölmeyecektin de yine de ölmemişsin gibi!
Şarkılar böyleyken, gitmek neden?
Ne diyeyim şimdi,
"Hoşçakal" mı abim?
"güle güle" mi abim?
Hadi be oradan...
Ben değil miyim,
bir kağıt parçasında seni saklayan.
O zaman yine koyacağım bir yere ve seni saklayacağım!
Bunu en iyi ben yaparım!
Sen uyu ve iyice dinlen orada, olur mu?
Ben yine geleceğim...


Yorumlar
Yorum Gönder