* ÇİKOLATANIN TADINI UNUTTUM
Selam!
Resmen yıllardır merak ettiğim şeyi deneyimliyorum son zamanlarda...
Hep merak etmiştim "Şekersiz 21 gün" nasıl bir şey, ekmeksiz yaşamak mümkün mü diye.
Açıkçası 5 Mayıs'ta bana bunu sorsaydınız,
"Hadi be oradan, onlarsız olur mu?" derdim.
Hatta biraz daha geriye gideyim 5 Nisan sabahı, bir ay sonra bu gıdaları tamamen keseceksin deselerdi "ameliyat son çare mi hocam?" diye sorardım.
Şimdi farkediyorum ki ,
Bizzat ben kendim bir pizza hamuruymuşum!
Şimdi merak edilen bir kaç soruya cevap vererek devam edeceğim ve böyle böyle nasıl oldu da çikolatanın tadını unuttum onu anlatacağım size.
Fakat önce, kahvelerinizi elinize alın. Sohbet edeceğiz biraz.
Şöyle ki,
ben eskiden de aşırı göbekli biri değildim. Burada "eski" derken, 5 Mayıs tarihinden bahsediyorum. Tamam hiçbir zaman sıfır göbeğim olmadı benim, sarkmalar falan derken toparlayamadığım bir et parçası her daim göbek bölgemdeydi.
Fakat yaklaşık bir buçuk aydır değişen beslenme stilim sayesinde daha ince bir görünüme kavuştum ve sporun burada hiçbir katkısı olmadı, çünkü spor yapmıyorum.
Zaten ketojenik beslenenler, gaps diyeti uygulayanlar yahut karatay diyetinden yolu geçenler bilir ki önce göbek bölgesindeki yağlanma değişiyor.
Benimki gibi zaten yüksek olmayan kilolarda bu beslenme stiline geçtiyseniz öyle diğerlerinin youtube videolarındaki gibi "2 ayda 17 kilo verdim" demek pek mümkün olmuyor.
Tartıda aşağı yukarı aynıyım, kendi kafamdaki ideal kiloma 1.6 kg kaldı ama kendimi tam da 1.6 kg öncesindeki kadar daha az göbek yağlı hissediyorum. Yani yağdan veriyorum. Bunun anlamı bu. Bu da bana iyi geliyor.
Gelelim yasaklarla nasıl yaşandığına..
İlginç ama psikolojik bir eşik var ve o eşik aşıldıktan sonra gerisi geliyor.
Gerçekten ekmek yemediğim için zorlandığım günler geçirdim.
Damardan wasa, etimek verdiklerini hayal ettim.
Hiç canım çikolata, bisküvi falan çekmedi ama bir kek olsa da yesem dediğim, sırf masada kek, börek var diye kalktığım yerler , ev gezmeleri oldu.
Ama Allah yukarda ailem ben nasıl besleniyorsam bana da ona uygun tabaklar hazırladı, bir tencere yemek de hep benim için pişti, bir salata da benim için yapıldı çünkü salata konusunda da bazı gıdalar yasaktı. Domates gibi.. Allah'ım bunlar ne büyük acılar-dı :)
Fakat benim eşiğim 13. günde kırıldı.
Bir şey oldu ve 'tamam' dedim. Bundan sonra "sizi yemediğimi kabullenmem" lazım.
Bu nedenle sık sık farklı kaynaklardan okuyup öğrenmeye çalıştım.
Youtube videoları, doktor ya da deneyimleyen insanların blogları en ucuz bilgi kaynaklarım oldu.
Tabi geçen 1.5 ay içerisinde de dört kitap okudum. (okumaya da devam edeceğim) sanırım kitapların da etkisiyle konuyu daha iyi özümseyip olayın bir yasak değil de tercih olduğunu kabullenebildim.
bu nedenle de hep derim ki, her ne yaparsanız yapın, o yaptığınız şey önce sizi ikna etsin. Gerisi faso fiso..
eşiği aşınca masadaki pidenin tadını merak etmeyi bıraktım.
Karpuz bana göz kırpmaktan vazgeçti (ve evet meyve de yasak)
ya da ne bileyim, tatlı diye içime içime ağlamadım.
Ve bir gün markette çikolata paketine boş boş baktığımı fark ettim.
daha evvel sıkça yediğim, tadını sevdiğim hatta "ya onu alma, alınca yiyorum" dediğim bir çikolataydı ama ben onun tadını hatırlamıyordum.
bildiğin bomboş.
Bu şöyle bir şey, bir şeyin tadını çok seversiniz. aklınıza gelince tükürük bezleriniz hareketlenir ya da bir yutkunursunuz. işte, o bende yoktu. gitmişti.
Aynı şeyi dün de yaşayınca size yazmak istedim.
Masaya çayın yanında ikram olarak un kurabiyesi getirdiler (-ki beni tanıyanlar nasıl sevdiğimi bilir, üstelik hafif de kızarmıştı üstü)
Şöyle bir baktım, anımsayamadım. Kokusunu da alamadım.
Bu sebeple elime alıp burnuma götürdüm. Kokladım.
Yani evet, oralarda bir yerde un kurabiyesi hafızam vardı ama canım çekmedi.
Aynen geri koydum.
Hoş çekseydi de yemeyecektim ama çekmemiş olması benim küçük dünyamda büyük bir zaferdi.
Ve anladım ki,
insanlar bu yüzden yıllarca ekmeksiz ve şekersiz yaşayabiliyor.
O hafızayı öldürmek ve ara ara da olsa tetiklememek gerekiyor.
"Bir taneden bir şey olmaz" diye bir şey yok. Oluyor.
Siz bir yerlerde, bazı tatları canlı tuttuğunuz sürece onlar size yapışmayı hiç bırakmıyor.
Bu arada bir daha asla yemeyeceğim demiyorum.
Fakat şu an yemek istemediğimi anlatmaya çalışıyorum.
Bir hafta sonra doğumgünüm, gerçekten gelenlere ayıp olmasın diye bir pasta keseceğiz ve ben tadına bile bakmayacağım. Çünkü pasta şu anda cazip gelmiyor gözüme. Yaşasın gıda unutkanlığı!
Bazen kendimi baştan programlıyor gibi hissediyorum.
Bir hedefim var.
1.6 kg'dan sağlıkla kurtulmak,
Hamile kalmak.
Hamilelik süresince Taş Devri ve Karatay Diyeti'ne sadık kalmak,
Sağlıkla doğum yapıp aynı prensiplerde hiç bozmadan, lohusalık depresyonu ile yemeklere saldırmadan aynı şekilde doğum kilolarından kurtulmak.
Eğer bu uzun vadede de bu çizgileri çok aşmazsam, sanırım bana karada ölüm yok. (mecazi aman saldırmayın)
Bu arada,
Ekmek yasak (unun her türlüsü)
Meyve yasak
Patates, bakliyat yasak..
Ee bu kız ne yiyor, böyle hayat mı olur? Hem ne kadar az kilo vermiş demeyin.
Kilom hep yağdan gitti, her sabah daha dinç hissediyorum ve patates, bakliyat 6 temmuz'dan sonra yasak listesinden çıkacak. Kontrollü tüketime girecek.
İşin temeli daimi olarak düşük glisemik indeksli gıdalarla beslenmek..
Ya sahi,
söylemeyi unuttum.
Kiloyu konuştuk da yağ oranı kaldı.
Oranım 10.4 olmuş. Bayrakları asın!
HDL kolestrolüm üst sınırın da üstünde,
bomba olan ise LDL kolestrolün iyice düşmesi. Zaten düşüktü, HDL artarken o düşmeye devam etti. Demir, b12, d vitamini Türk kadınlarının ait olduğu genel ortalamanın üstünde , olması gereken yerlerde.
Ve hepsi bu beslenmenin 1 aylık sonuçları...
Yani merak etmeyin, iyiyim ben.
İyiye de gidiyorum.
Yakın zamanda sizlere
bağırsak programlamasını ve su ile olan savaşımı da anlatmayı düşünüyorum. ister misiniz?
Hoş ben de henüz çok başındayım ve bağırsak konusunda biraz daha okuma yapmam lazım ama yine de bir şeyler öğrendikçe sizlere anlatmak için çıldırıyorum.
Şimdilik hoşçakalın,
mesajlarınızı bekliyor olacağım..
Rüya.
Resmen yıllardır merak ettiğim şeyi deneyimliyorum son zamanlarda...
Hep merak etmiştim "Şekersiz 21 gün" nasıl bir şey, ekmeksiz yaşamak mümkün mü diye.
Açıkçası 5 Mayıs'ta bana bunu sorsaydınız,
"Hadi be oradan, onlarsız olur mu?" derdim.
Hatta biraz daha geriye gideyim 5 Nisan sabahı, bir ay sonra bu gıdaları tamamen keseceksin deselerdi "ameliyat son çare mi hocam?" diye sorardım.
Şimdi farkediyorum ki ,
Bizzat ben kendim bir pizza hamuruymuşum!
Şimdi merak edilen bir kaç soruya cevap vererek devam edeceğim ve böyle böyle nasıl oldu da çikolatanın tadını unuttum onu anlatacağım size.
Fakat önce, kahvelerinizi elinize alın. Sohbet edeceğiz biraz.
Şöyle ki,
ben eskiden de aşırı göbekli biri değildim. Burada "eski" derken, 5 Mayıs tarihinden bahsediyorum. Tamam hiçbir zaman sıfır göbeğim olmadı benim, sarkmalar falan derken toparlayamadığım bir et parçası her daim göbek bölgemdeydi.
Fakat yaklaşık bir buçuk aydır değişen beslenme stilim sayesinde daha ince bir görünüme kavuştum ve sporun burada hiçbir katkısı olmadı, çünkü spor yapmıyorum.
Zaten ketojenik beslenenler, gaps diyeti uygulayanlar yahut karatay diyetinden yolu geçenler bilir ki önce göbek bölgesindeki yağlanma değişiyor.
Benimki gibi zaten yüksek olmayan kilolarda bu beslenme stiline geçtiyseniz öyle diğerlerinin youtube videolarındaki gibi "2 ayda 17 kilo verdim" demek pek mümkün olmuyor.
Tartıda aşağı yukarı aynıyım, kendi kafamdaki ideal kiloma 1.6 kg kaldı ama kendimi tam da 1.6 kg öncesindeki kadar daha az göbek yağlı hissediyorum. Yani yağdan veriyorum. Bunun anlamı bu. Bu da bana iyi geliyor.
Gelelim yasaklarla nasıl yaşandığına..
İlginç ama psikolojik bir eşik var ve o eşik aşıldıktan sonra gerisi geliyor.
Gerçekten ekmek yemediğim için zorlandığım günler geçirdim.
Damardan wasa, etimek verdiklerini hayal ettim.
Hiç canım çikolata, bisküvi falan çekmedi ama bir kek olsa da yesem dediğim, sırf masada kek, börek var diye kalktığım yerler , ev gezmeleri oldu.
Ama Allah yukarda ailem ben nasıl besleniyorsam bana da ona uygun tabaklar hazırladı, bir tencere yemek de hep benim için pişti, bir salata da benim için yapıldı çünkü salata konusunda da bazı gıdalar yasaktı. Domates gibi.. Allah'ım bunlar ne büyük acılar-dı :)
Fakat benim eşiğim 13. günde kırıldı.
Bir şey oldu ve 'tamam' dedim. Bundan sonra "sizi yemediğimi kabullenmem" lazım.
Bu nedenle sık sık farklı kaynaklardan okuyup öğrenmeye çalıştım.
Youtube videoları, doktor ya da deneyimleyen insanların blogları en ucuz bilgi kaynaklarım oldu.
Tabi geçen 1.5 ay içerisinde de dört kitap okudum. (okumaya da devam edeceğim) sanırım kitapların da etkisiyle konuyu daha iyi özümseyip olayın bir yasak değil de tercih olduğunu kabullenebildim.
bu nedenle de hep derim ki, her ne yaparsanız yapın, o yaptığınız şey önce sizi ikna etsin. Gerisi faso fiso..
eşiği aşınca masadaki pidenin tadını merak etmeyi bıraktım.
Karpuz bana göz kırpmaktan vazgeçti (ve evet meyve de yasak)
ya da ne bileyim, tatlı diye içime içime ağlamadım.
Ve bir gün markette çikolata paketine boş boş baktığımı fark ettim.
daha evvel sıkça yediğim, tadını sevdiğim hatta "ya onu alma, alınca yiyorum" dediğim bir çikolataydı ama ben onun tadını hatırlamıyordum.
bildiğin bomboş.
Bu şöyle bir şey, bir şeyin tadını çok seversiniz. aklınıza gelince tükürük bezleriniz hareketlenir ya da bir yutkunursunuz. işte, o bende yoktu. gitmişti.
Aynı şeyi dün de yaşayınca size yazmak istedim.
Masaya çayın yanında ikram olarak un kurabiyesi getirdiler (-ki beni tanıyanlar nasıl sevdiğimi bilir, üstelik hafif de kızarmıştı üstü)
Şöyle bir baktım, anımsayamadım. Kokusunu da alamadım.
Bu sebeple elime alıp burnuma götürdüm. Kokladım.
Yani evet, oralarda bir yerde un kurabiyesi hafızam vardı ama canım çekmedi.
Aynen geri koydum.
Hoş çekseydi de yemeyecektim ama çekmemiş olması benim küçük dünyamda büyük bir zaferdi.
Ve anladım ki,
insanlar bu yüzden yıllarca ekmeksiz ve şekersiz yaşayabiliyor.
O hafızayı öldürmek ve ara ara da olsa tetiklememek gerekiyor.
"Bir taneden bir şey olmaz" diye bir şey yok. Oluyor.
Siz bir yerlerde, bazı tatları canlı tuttuğunuz sürece onlar size yapışmayı hiç bırakmıyor.
Bu arada bir daha asla yemeyeceğim demiyorum.
Fakat şu an yemek istemediğimi anlatmaya çalışıyorum.
Bir hafta sonra doğumgünüm, gerçekten gelenlere ayıp olmasın diye bir pasta keseceğiz ve ben tadına bile bakmayacağım. Çünkü pasta şu anda cazip gelmiyor gözüme. Yaşasın gıda unutkanlığı!
Bazen kendimi baştan programlıyor gibi hissediyorum.
Bir hedefim var.
1.6 kg'dan sağlıkla kurtulmak,
Hamile kalmak.
Hamilelik süresince Taş Devri ve Karatay Diyeti'ne sadık kalmak,
Sağlıkla doğum yapıp aynı prensiplerde hiç bozmadan, lohusalık depresyonu ile yemeklere saldırmadan aynı şekilde doğum kilolarından kurtulmak.
Eğer bu uzun vadede de bu çizgileri çok aşmazsam, sanırım bana karada ölüm yok. (mecazi aman saldırmayın)
Bu arada,
Ekmek yasak (unun her türlüsü)
Meyve yasak
Patates, bakliyat yasak..
Ee bu kız ne yiyor, böyle hayat mı olur? Hem ne kadar az kilo vermiş demeyin.
Kilom hep yağdan gitti, her sabah daha dinç hissediyorum ve patates, bakliyat 6 temmuz'dan sonra yasak listesinden çıkacak. Kontrollü tüketime girecek.
İşin temeli daimi olarak düşük glisemik indeksli gıdalarla beslenmek..
Ya sahi,
söylemeyi unuttum.
Kiloyu konuştuk da yağ oranı kaldı.
Oranım 10.4 olmuş. Bayrakları asın!
HDL kolestrolüm üst sınırın da üstünde,
bomba olan ise LDL kolestrolün iyice düşmesi. Zaten düşüktü, HDL artarken o düşmeye devam etti. Demir, b12, d vitamini Türk kadınlarının ait olduğu genel ortalamanın üstünde , olması gereken yerlerde.
Ve hepsi bu beslenmenin 1 aylık sonuçları...
Yani merak etmeyin, iyiyim ben.
İyiye de gidiyorum.
Yakın zamanda sizlere
bağırsak programlamasını ve su ile olan savaşımı da anlatmayı düşünüyorum. ister misiniz?
Hoş ben de henüz çok başındayım ve bağırsak konusunda biraz daha okuma yapmam lazım ama yine de bir şeyler öğrendikçe sizlere anlatmak için çıldırıyorum.
Şimdilik hoşçakalın,
mesajlarınızı bekliyor olacağım..
Rüya.

Yorumlar
Yorum Gönder